Başlıksız ...

Vefat eden eşimin kuzeni. Allah rahmet eylesin. 3.5 yıldır hasta idi. İlk ameliyatı tümörün habis olmasına rağmen iyi geçmiş ve doktorların bile şaşırdığı bir hızla ve iyilikte toparlanmıştı. Sonra annesi 7 ay önce akciğer kanseri teşhisi ile tedavi görmeye başlayınca bu üzüntüye dayanamadı bedeni ve tümör yeniden ortaya çıktı. İkinci ameliyatından sonra toparlayamadı kendini. Kısmi felç geçirdi. Ameliyat (beyin sapı) olduğu yer de ödem oluştu. Annesi ile aynı hastane koridorlarında radyoterapi için sıra beklediler, tedavi gördüler. Yengemiz, annesi 24 Ağustos da vefat etti. O cenazeye bile katılamadı. bırakın yürümeyi oturacak bile dermanı yotu. Sonra en son 27 Ekim de rabbine yürüdü dediler... Acılar son bulmuştu. Hem anacığına hem rabbisine kavuştu...
Allah rahmet eylesin...
Bu çetrefilli yolda annelerinin neler yaşadığına birebir şahit olan yavruları artık ölümün onun için bir çare bir kurtuluş bir rahatlama olduğuna anladılar belki de. Artık çektiği sıkıntıların son bulmasını ister gibi artık ölsün annemiz dediler.

---------------------------------------------

ve kararımı verdim, taşınıyorum. Bloggerdan wordpress e gidiyorum. Beklerim efendim :)

http://yurektenkalemedusenler.wordpress.com/

selam ve DUA ile...

O zaman annemiz ölsün baba,ölsün...

- Annemiz bir daha yürüyemecek mi?
- Hayır kızım

- Annemiz bir daha konuşamayacak mı?
- Hayır kızım

- Annemiz bir daha bize sarılamaycak mı?
- Hayır kızım

- O zaman annemiz ölsün...

33 yaşındaydı. Rabbisi onu çağırmıştı. Artık vakit gelmişti, gitmeliydi. Ve gitti. Geride gözü yaşlı bir eş ve 3 güzel yavru kalmıştı. O erken ayrılmıştı dünyadan. O vaktinde ayrılmıştı da biz mi erken sanıyor(uz)duk...

Bir insanı öldürebilir miyim? :EVET



Taha KIVANÇ ın dünkü köşe yazısına şöyle bir soru ile başlamış:

Eğer yakalanmayacağınızı ve cezalandırılmayacağınızı bilseniz bir insanı öldürebilir misiniz?


Yazıyı okum(y)adım, çünkü kendimi düşünce deryasına dalıvermiş kulaç atarken buldum.

Düşündüm. Bir insanı öldürebilir miyim? İnsan baştan yok canımm falan diyor. Bunu diliyle söylüyor, acaba kalbi de buna eşlik ediyor mu? Bunu öğrenmek için soruyu önce evet diyerek cevaplamak ve hayal etmek kalıyor geriye.
Bir insanı öldürebilirim EVET.

Önce aklıma öldüre(bile)ceğim! insanı getirmeye çalıştım. Ellerim öldüreceğim kurbanımın boğazında, niyeyse onu boğarak öldürmeyi düşündüm. sonra ellerime baktım, içim bulandı. Midem belki de kalbim bu düşünceleri kusmak istedi, sonra tüylerim diken diken oldu, içim acıdı.
Çok şükür rabbim merhamet vermiş. Ve o merhamet ne olursa olsun hayal bile olsa birini öldüremeyeceğim kanısını dilimle ve "kalbimle" tasdik etmemi sağladı.

Şükürler olsun sana rabbim, milyonlarca kez şükürler olsun.

Sen merhameti alma gönüllerimizden, merhametsiz bırakma gönüllerimizi. İnsan merhametiyle vardır zaten değil mi? İnsan olmanın gereğidir merhamet. Yoksa insan insan olarak kalabilir mi?
Hayır, elbette kalamaz.

Kalbim(n)izden merhamet hiç eksik olmasın inşaAllah.

Rabbim sana şükür,sonsuz şükür olsun.


Elhamdülillah...

Hiç Böyle NAMAZ kıldınız mı?


Hiç Böyle NAMAZ Kıldınız mı?

Şüphesiz ‘NAMAZ’ dinimizin direği ve Rabbimizin huzurunda olduğumuz ‘an’, Peki Namazımızı Rabbimize layık bir şekilde mi eda ediyoruz? Yani huşû ile namazımızı kılabiliyormuyuz? Eğer bu soruların cevabı hayır ise yada Rabbimize layık daha da güzel bir NAMAZ kılmak için lütfen bu yazımızdaki maddeleri o ‘an’da uygulayın ve bundan önceki kıldığınız namazlar ile bu son namazınızı bir kıyaslayın.

Ama önce huşû kavramını ve ayetler ile nasıl Rabbimize layık bir namaz kılabiliriz onları dile getirelim. Huşû kelimesi; tevazu, alçak gönüllülük, Hakk’a boyun eğmek, korku ve sevgiden meydana gelen edebli bir hal anlamlarına gelmektedir.

ALLAH’ın (c.c) sonsuz güç ve kudret sahibi olduğunu bilen bir insan, O’nun her şeyden haberdar olduğunu bilir. Her nerede olursa olsun Rabbına karşı derinden saygı duyar. İşte huşu, bu derin anlayışın bir sonucudur.

Yüce Rabbimiz ALLAH, Kuran-ı Kerim’de namazın sadece şekilden ibaret olmadığı ve onun ruhunun kavranması gerektiği belirtilirken:
‘Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler.’ (Mü’minûn Sûresi, 2) demiştir.

Yine Yüce ve Aziz olan Rabbimiz, bizlere namazın manevi boyutuna inmeyerek, yani O’nu görmüyormuş gibi namaz kılanlar, gösteriş ve desinler diye namaz kılanlar ile kıldığı namazı O’na layık olarak kılmaya çalışmayanlar için ‘Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar.’ (Maûn Sûresi, 4-5) buyurmuşlardır.

Peki kıldığımız namazlarda nasıl huşû ile kılabiliriz? Bu sorunun cevabı tıpkı 5 vakit namaz gibi aşağıdaki 5 maddede saklı! Tabi bu 5 maddeyi uygulamadan hem maddi hemde manevi namazın tüm şartlarını yerine getirdiğinizi varsayıyorum.

Kuşkusuz kıldığımız namazlarda şeytan bize her türlü vesveseyi vermek için çalışır ve kıldığımız namazlarda hiç bir şekilde sevap kazanmadan ibadetimizi engellemeye çalışır. Bu nedenden dolayı namazdan önce:

1- Bu engeli kaldırmak için ihlas-felak-nas sürelerini anlamlarını düşünerek okumalıyız, hatta ayetel kürsi’yide okumakta fayda vardır. Çünkü bu 3 sure bizleri şeytandan koruyan surelerdir. Kişinin ihtiyacına göre 2 veya 3 defa okunmalıdır.

2- ALLAH’ın verdiği nimetler karşısında, kendi hata, kusur ve günahlarımızı hatırlamak. Bugüne kadar yapmış olduğumuz günahları düşünürsek hesap günü geldiğinde göreceğimiz muameleyi anlarız.

3- ve en önemlisi Namaza başlamadan önce (yani tekbir almadan önce) ölümü hatırlayıp, son namazımız gibi kılmalıyız. Yani artık ölüm meleği Azrail(a.s) gelmiş arkamızda bizim son namazımızı kılmamızı beklediğini düşünün!!!

4- ALLAH’a onu gözlerin ile görüyormuşsun gibi ibadet et! Eğer bunu yapamıyorsan en azından şunu bilki O, seni görmektedir!

5- Elimizden geldiğince okuduğumuz surelerin anlamlarını bilerek kalpten okumak. En önemliside Fatiha Suresi’ni anlamını bilerek kalpten okumak! Çünkü denilir ki:’Kalpten çıkan söz, kalbe girer ama dilden çıkan söz kulağı aşmaz.’

Şimdi gelin hadi bu 5 maddeyi uygulayarak namazımızı eda edin ve hiç böyle namaz kılmadığınızı görün...

Herşeyin en doğrusunu şüphesiz ALLAH bilir, Rabbim yâr ve yardımcımız olsun!

Amin...

DUA ve YAKARIŞdaki güç


Dua ve Yakarıştaki Güç

Geceler, o tertemiz siyah örtüsüyle bütün bir varlığı sarınca, bir kısım karanlık ruhlar kendilerini her şeyden kopmuş, yalnız ve garip hissederler. Oysa ki, en karanlık anlarda, en tenha yerlerde, en kimsesiz çöllerde dahi O, hep bizimle beraberdir. O gariplerin enîsi , kimsesizlerin kimsesi ve çaresizlerin çaresidir.
Kırık gönüllerin inkisârını bilen, onulmaz dertlere derman gönderen, ikliminden gelen esintilerle ruhlarımızdaki yalnızlık ve vahşetleri silen yalnız O'dur. O'na yönelen, açılacak bir kapıya yönelmiş olur; O'na yalvaran matlûbuna ermiş sayılır.
Eserlerinde O'nu bilip, vicdanında O'nu duyup tanıyanların, bilip öğrenecekleri başka şey kalmamıştır. O'nun marifetine erenlerin dimağında bilgi parçaları, elmas sütunlar üzerinde fîrûze kubbeler haline gelir. O'nu tanımayan ruhlarda ilimler evhâma inkılâp eder; ilimlere mevzû teşkil eden varlık ise cansız cenazelere dönüşür.
O'na inancın aydınlık ikliminde bütün varlık bir baştan bir başa alabildiğine netleşir; eşyâ ve hâdiseler üzerindeki duygu ve düşünceler durulardan duru hâle gelir ve her şey akar O'na ulaşır. Bu saf duygu ve düşünceler ile, O'na yaklaşıp, O'na yalvarıp yakarmasını bilenler insanların en talilileridir.
Bunu böyle bilerek, dağ-bayır, çöl-şehir, gece-gündüz yalnızlığını hissettiğin vakitlerde, kalk bütün benliğinle O'na yönel; kalbinin kapılarını O'na aç, büyük-küçük acı ve ızdıraplarını, arzu ve isteklerini bir bir O'na şerhet! Acılarının dindiğini, ızdıraplarının, yerlerini huzurlara, itminanlara bıraktıklarını duyacak ve ruhunun dörtbir yandan iltifât esintileriyle sarıldığını hissedeceksin.
Belki, sen O'nu, cismaniyete ait kıstaslar içinde hiçbir zaman görüp duyamayacaksın. Ama O, her lâhza binbir emâre ve işaretlerle varlığını senin vicdanına duyuracak, yakınlığını sana hissettirecek ve yer yer gönlünün dudaklarını tebessümlerle süsleyecektir.
Geceler bu vâridâta açık yamaçlar gibidir. Kalbini Hakk tecellîleri karşısında pırıl pırıl bir ayna haline getiren hakikate uyanmış ruhlar, gecenin gelişiyle seccadelerinde pusuya yatar ve tecellî avına çıkarlar. Sen de yapayalnız kaldığın zamanlarda gecenin yamaçlarını kolla! Oraların Dost'a halvet yeri ve gurbet dakikaları da halvet zamanı olduğunu bil; bütün hissiyatınla O'nun huzuruna gir ve kalbinin sırlarını bir bir O'na say, dök! Dertlerini sadece O'na aç; O'nun huzurunda inle ve başını O'na giden yollarda ilk eşik sayılan secdegâha koy ve bekle..! Gönül dünyâna doğru içiçe kapıların açıldığını duyacak, O'nun varlığının ışıkları altında eridiğini hissedecek ve deryâya düşen bir damla gibi kendi hesabına kaybolup gidecek, sonra da hesaplar üstü bir kuşakta okyanusların dev dalgaları ile bütünleşeceksin...
Senin varlığın içinde bir iç, için içinde ayrı bir iç ve iç içe içler seni, sürekli, daha derinliklere, daha genişliklere ve daha zirvelere doğru çekip götürecek. Bu iç içe derinliklere yelken açabildiğin ölçüde, kendini ötelerin en baş döndürücü bâkir iklimlerinde, Cennet'in o sonsuza açık yamaçlarında tenezzühe çıkmış gibi duyacak ve her yeni adımda Allah'a yaklaşmanın ayrı bir lütfunu göreceksin.
Dıştan başka bir şey görmeyip, içindeki büyüklüklere, ihtişamlara, derinliklere ulaşamayan ruhlar, sürekli karanlıklar içinde bocalar durur ve bir türlü hasretlerden, buhranlardan kurtulamazlar.
Keşke onlar da, pırıl pırıl bu semâlar kadar derin, cihanlar kadar geniş, kendi mahiyetlerindeki derinlikleri sezebilselerdi..! Keşke onlar da, gerçek insanlar gibi içlerindeki aydınlığa açık noktaları keşfedip vicdanın dümdüz yollarında, Yüce Yaratıcı'nın gönül gözlerine saldığı ışıklarla o âlemlere ait sırları avlayabilselerdi.
Birer nüve halinde, içlerindeki bu aydınlık yolları bulamayanlara, bir ömür boyu en yüksek hakikatten habersiz yaşayanlara ve maddî mesâfelere takılıp kalarak, sonsuzluk mesâfelerini sezemeyenlere bilmem ki, acısak mı; üzülsek mi; yoksa, gözlerinin açılması için duâ duâ yalvarsak mı..?

Garipliklere bak!?



Garipliklere Bak!?

Camiye bağışlamamız gerektiğinde bir 20 YTL gözümüze ne kadar büyük gözüküyor. Alışverişe giderken aynı 20YTL ne kadar da küçük geliyor gözümüze. GARİP DEĞİLMİ?
Allah yolunda bir saat çalışmak ne kadar uzun bir vakit olarak gözüküyor gözümüze. Balık tutma, futbol veya TV de dizi izlemek için harcamaya kalktığımızda, aynı vakit nasılsa kısa geliyor bize. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir cüz Kuran okumak için ne kadar emek sarfediyoruz. Çok satan bir romanın ikiyüz sayfasını okumak ise, bizim için ne kadar kolay. GARİP DEĞİL Mİ?
Kuranın dediklerini sıkı sıkıya sorgularken, gazetelerin yazdığına nasılsa hemencecik inanıyoruz. GARİP DEĞİL Mİ?
Namaz kılarken okuyacağımız ayetleri şaşırabiliyoruz da, bir arkadaşımızla konuşurken bülbül gibi şakıyoruz. GARİP DEĞİL Mİ?
İslami bir faaliyete vakit ayarlamak ne kadar da zor oluyor. Başka bir sosyal etkinliğe ise vakit bulmak ne kadar da kolay oluyor. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir iki Kuran ayetini ezberlemek için nasılda uzun bir zaman ve çaba gerekiyor. Bir şarkı ezberlemeyi ise az zamanda nasıl kolay başarıyoruz. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir rahibe baştan ayağa örtündüğünde kendisini Allah yoluna adamış biri diye saygı görür. Tesettürlü bir Müslüman hanımı gördüklerinde ise aynı insanlar onun baskı altında olduğunu düşünürler. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir batılı kadın dışarıda çalışmak yerine evini tercih ettiğinde, çocukları ve evi için kendinden fedakarlık eden biri olarak saygı görür. Ama aynısını bir Müslüman hanım yaptığında, böyle yapmakla özgürlüğünü kısıtladığı düşünülür. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir çocuk herhangi bir konuda ciddi bir yoğunlaşma gösterdiğinde, bu çocukta iyi bir potansiyel var denilir. İslami konularda bilgi edinmeye çok mereklı bir çocuğa ise problemli nazarıyla bakılır. GARİP DEĞİL Mİ?
Bir Yahudi sakal bıraktığında inancının gereği olarak böyle yaptığı düşünülür. Aynısını yapan bir Müslüman ise; FANATİK, AŞIRI UÇ, YOBAZ muamelesi görür.GARİP DEĞİL Mİ?
Bir hristiyan militanı birini öldürürse, işlediği cinayeti ile mensup olduğu din arasında bir ilinti kurulmaz. Ama bir Müslüman bir suç işlediğinde, O kişiden önce dini sanık sandalyesine oturtulur. GARİP DEĞİL Mİ?
Ve bütün bunlara rağmen, İslamiyet yeryüzünde en hızlı yayılan dindir. GARİP DEĞİL Mİ???

Sizce de GARİP DEĞİL Mİ ?

ASLINDA DEĞİL.KABAHAT ZİHNİYETİMİZDE. ZİHNİYETLERİN SÜRATLE DEĞİŞMESİ GEREKMEKTEDİR.

Ergün Demir

Haftanın Sözü :"Bir yerde bozulmuşsa ahlâk, Mazlumun kanına girilir mutlak."

Sana Geldim...



sana geldim ey namaz
yüzüm tutmuyor seni terki dile getirmeye
seccede yüzüm olurmusun ey namaz
bak, beden kirinden arınmış
bükülmez denilen bel rükü naralarında
seni terk eden halim yine senin haline bürünmüş
edebine boyarmısın beni ey namaz
sabahım olurmusun
her tekbir bir tövbe misali
girizgaha niyet misali cennete hazırlığım olurmusun

sana geldim ey namaz
yüzüm tutmuyor nefsi sana tercih ettiğimi soylemeye
beni günahıma tercih edermisin ey namaz
günün bölünmüşlüğünde seni düşünmedim
dünya ile hal olup keyfin haline girdim
gün ortasında beni toplayan hal olurmusun
günün gelişmesinde sükunete gelişim olurmusun ey namaz

sana geldim ey namaz
yüzüm tutmuyor hadisi unuttum demeye
"kim sabah ve ikindi namazını kılarsa cennete girer"
dilim varmıyor seni kazalarda terk ettim demeye
sana geldim ey namaz nefsi kazalarıma
yaramı sarar yardımım olurmusun
bak, toprağa gelmeye idzlerim secdende
dilim varmıyor kibrimi soylemeye
kibrimi yakan kibritim olurmusun
her yanış bir yıkanış misali
cennete hazırlığım olurmusun ey namaz

ışığına yandığım güneş gitmek üzere
yıldızlar keşfe çıkacakmış sanki
aldandım güneşlerin ışığına yıldızların nazına
akşamları karanlığıma nur olurmusun ey namaz
sustu alem, bir ezan gökkubbede
kıyamet mi kopacak koşturmada bedenler
farzına yetişeceğim en güzel telaşım olurmusun
sana geldim ey namaz
akşamıma nur olurmusun

ayın her hali seni anlatır
etrafında yıldızlar saf tutmakta
aşıklar seni seyre dalmakta
bedenler kıyamda ruhlar gökkubbede sohbette
rahman ve rahime götürenim olurmusun ey namaz
sana geldim geldim ey namaz
beş vakitte birliğimi O'NA götürürmüsün

Senai DEMİRCİ