“Kutup” denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac altininiz var? Onun kirk altini vardi, altmis alti eskiya kafileyi durdurdugunda. “Senin neyin var?” sorusunu, “Kirk altinim var!” diye cevaplamis, koltugunun altinda dikili oldugunu haber vermisti, yeri soruldugunda.
Gülümseyerek uzaklasmisti eskiyalar gencin yanindan, sozlerine inanmayip. Dahasi haberdar etmislerdi reislerini, o da gulumsesin. Hatta sozlerinde israr eden delikanliyi suzsun ve emretsin: “Bakin koltugunun altina!” Hazar denizinin guney batisindan, Bagdat’a giden kervanin saf yolcusu gomlegine annesinin diktigi altinlari koysun eskiyanin avucuna. Reis saskinlikla: “Neden!” desin. “Neden haberdar ettin bizi!” “Annem!” desin genc yolcu, “Soz verdim. Yalan soylemeyecegim asla!” Birden iki tuz golu kesilsin reisin gozleri. Iki nehir dogsun o golden; iki tuz nehri. “Bunca yildir ben, Rabbime verdigim sozu bozuyorum!” diye hickirsin koca eskiya. “Ben yokum artik bu islerde!” diye ayrilmaya calissin adamlarindan. Ve adamlar da “adam” olsun o anda. “Yol kesmekte reisimizdin. Yol gostermekte de reisimiz ol!” diye haykirsinlar.
“Kutup” denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac kizginliginiz var? Onun tek kizginligi vardi. “Gercekte kendi sahsiniz icin hiddetlendiginiz halde, Allah icin hiddet gosterisi yapmayin!” derdi, birden fazla kizginligi olanlara. O yani Abdulkadir Geylânî, on sekiz yasinda Bagdat’a tek kizginligi olsun diye geldi. Nefsi icin kizmamak ilimle mumkundu madem, “Avini kacirmayan sahin” tefsir, hadis, fikih ve edebiyat goklerinde aradi rizkini. Ders verdigi medrese almadi tilmizlerini, cevredeki evler de katildi yapiya bir bir. Haset atesleri yandi. Fakat gonul genisligi icin dedikodularina kulak vermemeliydi insanlarin. Yirmi bes yil nefsiyle savasti Gavsu’l-A’zam, sadece seytanlara kizdi. Ne muthis bir inziva!
“Kutup” denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac kerametiniz var? Keramet denizlerinin bu sirli kaptani, “Kerameti gizlemeyen dunyaya duskundur,” derdi hep. Bir sûfinin derunî halleri degildi olcu, Kur’an ve hadislere uygun hayatti onemli olan. “Uyun, uydurmayin!” diye uyarirdi talebelerini, “Temizlenin, kirlenmeyin!” Bagdat’a dondugunde yirmi bes yil sonra. Kalabaliklari almadi ogut verdigi camiler. Oyle ki yetmis bin kisi acik havada birbirlerinin sirtina koyarak kagitlarini, hikmet derdiler o buyulu hasatta: “Ey gaflet uykusunda uyuyanlar! Iyi biliniz ki sizi yaratan uyumuyor!”, “Ey guclerine ve dirliklerine tapanlar! Allah sizden buyuktur!”, “Sabrediniz, sizlanmayiniz. Sabit kaliniz, ayrilip dagilmayiniz. Bekleyiniz, umit kesmeyiniz!”, “Acele etme! Acele eden, ya hata yapar ya da yakinina gelir hatanin!”, “Hirsi, simarikligi, azginligi ve dunyaya duskunlugu birak. Sevincini ve neseni biraz azalt! Biraz huzunlu ol!”
“Kutup” denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac hizmetciniz var? Onun bir hizmetcisi vardi ve elinde bir ekmekle kapida dikilip soyle seslenirdi oradan gecenlere: “Yemek isteyen, ekmek isteyen, yatmak isteyen yok mu? Gelsin!” Misafirsiz gece gecirmezdi o. Zayiflar, hastalar, koleler, mazlumlar o evde korunurdu. Ogluna, “Zenginlerle gorusmen izzet ile, onlara deger vermeyerek, yoksullarla gorusmen ise, kendine deger vermeyerek olsun,” derdi. Carsiya ciktiginda cocuklar ususurdu basina, siralayan isteklerini. Cuma’ya giderken onu gormek icin doldururdu tum yollari insanlar. Eve dondugunde sira buyuklere dua etmeye gelirdi. “Medet! Ya Abdulkadir Geylânî!” Kandil aydinliginda ta sabahlara kadar.
“Kutup” denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac hayatiniz var? Onun bir hayati vardi. “Yakinda dunyadan alinacak, ahirete goturuleceksin. Omrunde sadece su icerisinde bulundugun gunun kaldigini farzet de ahiret icin hazirlik yap! Zamanin zayi olup gidiyor. Halbuki sen yiyemeyecegin seyleri toplamak, ulasamayacagin seylerin pesinde kosmak, oturamayacagin binalari kurmakla mesgulsun!” sozuyle isaret ettigi.
Sahi bizim kac hayatimiz var!
http://pazar.zaman.com.tr/?bl=14&hn=2076
Gülümseyerek uzaklasmisti eskiyalar gencin yanindan, sozlerine inanmayip. Dahasi haberdar etmislerdi reislerini, o da gulumsesin. Hatta sozlerinde israr eden delikanliyi suzsun ve emretsin: “Bakin koltugunun altina!” Hazar denizinin guney batisindan, Bagdat’a giden kervanin saf yolcusu gomlegine annesinin diktigi altinlari koysun eskiyanin avucuna. Reis saskinlikla: “Neden!” desin. “Neden haberdar ettin bizi!” “Annem!” desin genc yolcu, “Soz verdim. Yalan soylemeyecegim asla!” Birden iki tuz golu kesilsin reisin gozleri. Iki nehir dogsun o golden; iki tuz nehri. “Bunca yildir ben, Rabbime verdigim sozu bozuyorum!” diye hickirsin koca eskiya. “Ben yokum artik bu islerde!” diye ayrilmaya calissin adamlarindan. Ve adamlar da “adam” olsun o anda. “Yol kesmekte reisimizdin. Yol gostermekte de reisimiz ol!” diye haykirsinlar.
“Kutup” denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac kizginliginiz var? Onun tek kizginligi vardi. “Gercekte kendi sahsiniz icin hiddetlendiginiz halde, Allah icin hiddet gosterisi yapmayin!” derdi, birden fazla kizginligi olanlara. O yani Abdulkadir Geylânî, on sekiz yasinda Bagdat’a tek kizginligi olsun diye geldi. Nefsi icin kizmamak ilimle mumkundu madem, “Avini kacirmayan sahin” tefsir, hadis, fikih ve edebiyat goklerinde aradi rizkini. Ders verdigi medrese almadi tilmizlerini, cevredeki evler de katildi yapiya bir bir. Haset atesleri yandi. Fakat gonul genisligi icin dedikodularina kulak vermemeliydi insanlarin. Yirmi bes yil nefsiyle savasti Gavsu’l-A’zam, sadece seytanlara kizdi. Ne muthis bir inziva!
“Kutup” denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac kerametiniz var? Keramet denizlerinin bu sirli kaptani, “Kerameti gizlemeyen dunyaya duskundur,” derdi hep. Bir sûfinin derunî halleri degildi olcu, Kur’an ve hadislere uygun hayatti onemli olan. “Uyun, uydurmayin!” diye uyarirdi talebelerini, “Temizlenin, kirlenmeyin!” Bagdat’a dondugunde yirmi bes yil sonra. Kalabaliklari almadi ogut verdigi camiler. Oyle ki yetmis bin kisi acik havada birbirlerinin sirtina koyarak kagitlarini, hikmet derdiler o buyulu hasatta: “Ey gaflet uykusunda uyuyanlar! Iyi biliniz ki sizi yaratan uyumuyor!”, “Ey guclerine ve dirliklerine tapanlar! Allah sizden buyuktur!”, “Sabrediniz, sizlanmayiniz. Sabit kaliniz, ayrilip dagilmayiniz. Bekleyiniz, umit kesmeyiniz!”, “Acele etme! Acele eden, ya hata yapar ya da yakinina gelir hatanin!”, “Hirsi, simarikligi, azginligi ve dunyaya duskunlugu birak. Sevincini ve neseni biraz azalt! Biraz huzunlu ol!”
“Kutup” denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac hizmetciniz var? Onun bir hizmetcisi vardi ve elinde bir ekmekle kapida dikilip soyle seslenirdi oradan gecenlere: “Yemek isteyen, ekmek isteyen, yatmak isteyen yok mu? Gelsin!” Misafirsiz gece gecirmezdi o. Zayiflar, hastalar, koleler, mazlumlar o evde korunurdu. Ogluna, “Zenginlerle gorusmen izzet ile, onlara deger vermeyerek, yoksullarla gorusmen ise, kendine deger vermeyerek olsun,” derdi. Carsiya ciktiginda cocuklar ususurdu basina, siralayan isteklerini. Cuma’ya giderken onu gormek icin doldururdu tum yollari insanlar. Eve dondugunde sira buyuklere dua etmeye gelirdi. “Medet! Ya Abdulkadir Geylânî!” Kandil aydinliginda ta sabahlara kadar.
“Kutup” denilince aklina kuzey ve guneyden baska bir yon, buzullardan baska bir zemin gelmeyenlere degil sozum. Hem sizin kac hayatiniz var? Onun bir hayati vardi. “Yakinda dunyadan alinacak, ahirete goturuleceksin. Omrunde sadece su icerisinde bulundugun gunun kaldigini farzet de ahiret icin hazirlik yap! Zamanin zayi olup gidiyor. Halbuki sen yiyemeyecegin seyleri toplamak, ulasamayacagin seylerin pesinde kosmak, oturamayacagin binalari kurmakla mesgulsun!” sozuyle isaret ettigi.
Sahi bizim kac hayatimiz var!
http://pazar.zaman.com.tr/?bl=14&hn=2076
0 yorum:
Yorum Gönder